Stefan Themerson’ı okumak

Stefan Themerson’ı okumak

Kategorilere meydan okuyan Stefan Themerson’ın eserleri din, siyaset, vatanseverlik, iktidar, başarı ve sevginin, insanı aynı şaşmazlıkla insanlık dışı davranışlara götüren yollar olduğunu sistematik bir şekilde ifşa eder

Kariyerine görsel sanatçı olarak başlamış pek fazla filozof-romancı yoktur herhalde. Ama kategorilere meydan okumak, Stefan Themerson’ın felsefesinin bir parçasıydı. Filmler yaptı; bir yayınevi kurup işletti. Dokuz romanının yanı sıra çocuk hikâyeleri, şiirler, bir oyun, bir opera ve felsefe, dil, mantık, edebiyat, bilim, sanat, film ve tipografi üzerine denemeler yazdı. Eylül 1988’deki vefatına kadar ayrıca boş zamanlarında çizimler yaptı: çizgilerin, noktaların ve düzlemlerin eğilip bükülerek paradoksa dönüştürüldüğü, kendi mantıklarının hicvedildiği soyut, renkli biçimler. Birbiriyle bağlantılı bu çok sayıda faaliyetin toplamı şimdi bir tür odaklanma olarak kendini gösteriyor ve Themerson’ın sınır ya da sınıflandırmaların –ister kültürel, ister meslekî, isterse siyasî olsun– en azından kısıtlayıcı ve çoğunlukla olumsuz olduğu yolundaki temel inancını doğruluyor.

Themerson’ın hayal gücünü ilk tetikleyen deneyim, kameranın büyüsünü keşfetmekti. 1920’lerin sonunda Varşova’da fizik ve mimarî alanındaki çalışmalarından kopup fotogramlarla, kolajlarla ve ikisinin çeşitli kombinasyonlarıyla doğaçlama yapmaya başladı. Ardından, ressam olan eşi Franciszka Themerson ile birlikte (Franciszka da 1988 yılında, ondan iki ay önce vefat etti) yedi deneysel film yaptı –beşini Varşova’da’da, ikisini Londra’da. 

***

1937-38 kışında Themersonlar Varşova’dan Paris’e taşındı, niyetleri orada yaşamak ve çalışmaktı. “Varşova’dan kaçmak gibi bir durum söz konusu değildi,” demişti Stefan bana. “Paris’te olmam gerektiğini biliyordum sadece.” Paris “bir nevi Mekke” idi; beklentilerinin hepsini karşılamıştı. Ama savaş nedeniyle planları bozuldu ve 1942’de kendini Londra’da buldu, Franciszka ile birlikte hayatlarının sonuna kadar da orada yaşadılar.

Themerson yaşadığı üç ülkenin dilinde de yazdı. Eserlerinin çoğunun İngilizce olmasının nedeni tarihin cilvesiydi. Neden İngilizce yazmayı seçtiği sorulduğunda, İngilizcenin onu seçtiğini söylemişti. Savaş boyunca, onun kuşağının kaderi olan kayıpları, yönünü yitirmişlik duygusunu ve egemen güçlerin reddettiği bir kültüre ait olmanın zorluklarını yaşadı. İlk dört filminin yanı sıra, ilk romanının (Lehçe) elyazması da bu dönemde kayboldu. Ama Themerson’ın olayların cebrine verdiği tepki, salt metanetten ziyade olumlu bir tutumdu. Yazarın nereye giderse gitsin kültürünü içinde taşıdığı fikrini kesin surette savunuyor, ulusalcılık ve vatanseverlik öğretilerinin ise ciddi biçimde tehlikeli olduğuna inanıyordu:

Yazarlar asla, yazarlar hiçbir yerde sürgünde değildir, çünkü kendi krallıklarını içlerinde taşırlar – ya da cumhuriyetlerini, sığındıkları şehri veya içlerinde taşıdıkları her neyse işte onu. Aynı zamanda her yazar daima her yerde sürgündedir, çünkü krallıktan zorla çıkarılır – ya da cumhuriyetten, şehirden veya onu dışarı atan her neyse işte ondan.  …

nicholas wadley

NICHOLAS WADLEY
K24

Tekinsiz bir masal: Hoffmann'ın Üstat Pire'si

Ekim 21, 2016

Haysiyet meselesi: Kırılma, öfke, direnç

Ekim 21, 2016

Bir yanıt yazın